SANATIN YENİ UFUKLARI

SANATIN YENİ UFUKLARI

Kültür Politikaları Direktörü Zeynep Uğur,13 Eylül'de başlayacak festivalin "İstanbul’un sanatsal kimliğini yeniden tanımlama ve dünya sahnesine taşıma hedefiyle ilerleyen bir hareket." olduğunu belirtti.

Kültür ve sanatın kalbi İstanbul’da, her yıl bir yenilik rüzgârı estiren İstanbul Fringe Festival, bu yıl da sanatseverleri büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor. Bağımsız ve yenilikçi projelere ev sahipliği yapan bu festival, sanatı sıradanlığın ötesine taşıyarak, farklı disiplinlerden gelen sanatçıları aynı sahnede buluşturuyor.

Festivalin Kültür Politikaları Direktörü Zeynep Uğur ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi, İstanbul Fringe Festival’in nasıl şekillendiğini ve sanat dünyasında ne tür bir etki yarattığını gözler önüne seriyor

Fringe, Edinburg Uluslararası Festivali’ne alternatif olarak kuruluyor. İstanbul Fringe Festival’in kuruluş amacını, hedefini ve uzun vadeli vizyonunu nasıl tanımlarsınız?

İstanbul Fringe Festival, Edinburgh Fringe Festival'e benzer şekilde, mevcut sanatsal ekosistemin dışında kalan ve geleneksel festivallere alternatif olma amacı taşıyan yenilikçi ve deneysel performanslara bir alan açmak için kuruldu. Ancak İstanbul Fringe Festival’in kuruluş amacı, sadece alternatif sanata bir alan açmakla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bu alanın İstanbul’un dinamik yapısı içinde nasıl kök salabileceğini ve gelişebileceğini keşfetmek de bizim için büyük bir önem taşıyor.

İstanbul, kültürel ve sanatsal anlamda oldukça zengin bir yaratıcılığa sahip, ancak son yıllarda ekonomik ve politik faktörler nedeniyle dünya ile olan bağlantılarında bir daralma yaşandı. Özellikle performans sanatlarında İstanbul’un canlı ve çeşitli bir alternatif sahnesi varken, uluslararası sanatçılarla bu sahneyi buluşturmak konusunda ciddi bir eksiklik olduğunu gözlemledik. İstanbul Fringe Festival, işte bu ihtiyaçtan doğdu; hem yerel hem de uluslararası yenilikçi işleri, kentin her yerine yayarak, farklı mekanlarda izleyiciyle buluşturmak hedefiyle yola çıktık. Bu sayede, İstanbul'un küresel sanat dünyası ile daha güçlü bir bağ kurmasına sağlamayı ve burada anlamlı bir kültürlerarası etkileşim yaratmayı amaçlıyoruz.

Uzun vadeli vizyonumuz ise, Istanbul Fringe Festival’in sadece bir gösteri mekanı değil, aynı zamanda sanatsal ve kültürel bir hareketin merkezi haline gelmesi. Fringe kelimesinin kökeni olan Latince "fringere" fiili, içinde bulunduğumuz bir şeyi dışarıya doğru açmayı ifade ediyor ve bu kavram bizim vizyonumuzu mükemmel bir şekilde özetliyor. Sürekli bir hareket halinde olmayı hem içeriyi dışarıya hem de dışarıyı içeriye doğru açmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda, İstanbul’un da performans sanatları alanında küresel alanla yerel alan arasında bir platform görevi üstlenmeyi hedefliyoruz.

İstanbul Fringe Festival, bu nedenle, sadece bir festival değil; aynı zamanda İstanbul’un sanatsal kimliğini yeniden tanımlama ve dünya sahnesine taşıma hedefiyle ilerleyen bir hareket. Hem çok kurumsal mekanlarla, hem belediyelerle, hem de beklenmedik underground mekanlarla çalışarak, bu hedefimize doğru adım adım ilerliyoruz. World Fringe Network, European Festivals Association ve Aerowaves gibi uluslararası ağlara üyeliğimiz sayesinde küresel sanat dünyasıyla sıkı bağlarımızı sürdürüyoruz ve bu bağları daha da güçlendirerek, İstanbul’u uluslararası bir sanat merkezi haline getirme vizyonumuzu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Festivalin geçmiş yıllarda ulaştığı en büyük başarılar veya önemli kilometre taşları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bu yıl altıncı edisyonumuzu gerçekleştiriyoruz. Türkiye gibi bir yerde, hem de pandemiye rağmen altı yıldır bağımsız bir festivali sürdürmek başlı başına bir başarı gibi görülüyor. İlk seneden itibaren festivali sahiplenen, takip eden, arkadaşlarıyla tekrar tekrar gelen bir katılımcı kitlesi oluştu. Dünyada iletişimde olduğumuz festivaller seyirci azlığı ve yaş ortalamasının yüksekliğinden muzdarip. Bizim başından beri epey yüksek bir doluluk oranımız var ve her yıl yaptığımız katılımcı anketleri takipçi kitlemizin %40’tan fazlasını 35 yaş altı insanların oluşturduğunu gösteriyor. Diğer festivaller arasında iyi örnek olarak gösterildiğimiz bir alan.

İstanbul Fringe Festivali'nin geçmiş yıllarda elde ettiği en büyük başarılar ve önemli kilometre taşları arasında, uluslararası iş birlikleri ve projelerin hayata geçirilmesi önemli bir yer tutuyor. Aerowaves, World Fringe Network ve Avrupa Festivaller Birliği (EFA) gibi prestijli ağlarla kurduğumuz ortaklıklar, festivalimizin uluslararası alanda tanınmasına ve güçlenmesine büyük katkı sağladı. Bu ağlar aracılığıyla birçok önemli proje ve etkinlik gerçekleştirdik.
Özellikle ‘2048’ (2023) ve ‘Dünya Maskara’ (2024) gibi uluslararası projelerimiz, Avrupa Festivaller Birliği’nin EFFEA Emerging Artist fonuyla ödüllendirildi. Bu projeler, uluslararası alanda festivalimizin yenilikçi ve yaratıcı yapısını pekiştirdi. Ayrıca 2020 yılında gerçekleştirdiğimiz çevrimiçi programlama, pandemi döneminde sanatçılarla ve katılımcılarla buluşmanın yeni ve yaratıcı yollarını bulan festivalleri kutlayan EFFE Innovation Label ile ödüllendirildi.

Diğer bir önemli kilometre taşı, 2023’te Creative Europe fonunu alan edilen çok uluslu bölgesel dans projesi ‘Moving Balkans’ oldu. Bu proje Balkan ülkeleri arasında rezidans, atölye ve turne imkanlarıyla dansçıların dolaşımını sağlıyor.

Yine 2023’te dünyanın en büyük uluslararası dans ağı Aerowaves’e üye olduk. Aerowaves’den bir temsilci İstanbul’a gelip festivale katıldı. Özellikle Türkiye’den dansçıların uluslararası alana açılması için önemli bir adım oldu.

Toplumsal etki odaklı projeler de bizim için önemli kilometre taşları. Gurur duyduğumuz bazı projeler arasında 2021’de Hollanda Krallığı desteğiyle gerçekleştirdiğimiz ‘Pan//Catwalk’ var. Giyim ve toplumsal etiketler üzerine bir performans olan bu işin yerel bir versiyonunu, performans sanatları öğrencileriyle birlikte, kalabalık kamusal alanlarda pop-up performanslar şeklinde gerçekleştirdik. Santralistanbul, Hollanda Konsolosluğu ve Mehmet Ayvalıtaş Meydanı’nda gerçekleştirildi bu performanslar. Bu projenin başarısı sebebiyle Hollanda Konsolosluğu’nun davetiyle İzmir’de yine kamusal alanda başka bir yerel versiyon gerçekleştirildi. ‘Nutcrusher’ (2023) ise British Council Yaratıcı İşbirlikleri fonu alan bir projeydi. Gösteri sanatlarında kadın bedeninin nesneleştirilmesi ile #MeToo hareketinden yola çıkan bu performans İstanbul’da bir gösterim yaptı, koreografı bir atölye gerçekleştirdi ve gösteri sanatlarında farklı ülkelerden #MeToo hareketi üzerine konuştuğumuz bir buluşmayı Susma Bitsin ekibinden bir temsilciyle gerçekleştirdik.

Önceki festivallerin etkinlikler ve program üzerindeki etkileri nelerdir? Bu etkiler nasıl bir gelişim sağladı?

Her yıl deneyimlerimizden öğrenerek daha farklı ve iyi ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Geriye dönüp bakınca ilk başladığımız 2019 yılında çok dolu, aynı anda birbirinden çok uzak beş farklı yerde etkinler organize etmiştik. Bu da katılımcıları, en çok da bizi çok zorlamıştı.

İstanbul büyük, kaotik, mesafeler uzak, ulaşım zor ve bir trafik gerçeği var evet. Şehre yayılmak istiyorsak da bu tempoyu göze almamız gerekiyor. Istanbul Fringe’in bir özelliği oradan oraya koşturarak yetişmek. Yine de deneyimlerimiz bize festivalde herkesin aynı anda tek bir mekanda olduğu toplanma anlarının önemini öğretti. Yine aynı sebeple programlama yaparken bazı günleri Beyoğlu günü, Kadıköy günü gibi kendi içimizde kodlayarak birbirine yakın mekanlarda üst üste izlenebilecek etkinlikler olmasına dikkat ediyoruz.

Aynı mekanda uzun kalınacağı, Arter’deki ‘Uzun Cumartesi’ programı gibi etkinlikler organize etmemize de sebep oldu bu fikir. Yine ilk seneden sonra haftaiçi gündüz saatlerine gösteri ve panel koymamaya başladık. Partiler ve atölyeler aradığımız maksimum etkileşimi yaratmak için hep önemliydi. Bunları devam ettiriyoruz. Programlamaya dair yaptığımız iyileştirmeler bizi de rahatlattı ve organizasyonun daha pürüzsüz akmasını sağladı.

Festivalin yerel kültür ve toplum üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda başarılarınızı ve zorluklarınızı paylaşabilir misiniz?

Katılımcı anketlerimize baktığımızda festivale katılanların büyük çoğunluğunun Istanbul Fringe Festival’in bir ifade alanı yarattığını düşündüğünü görüyoruz. Festivalle en çok ilişkilendirilen kelimeler "özgünlük", “yaratıcılık”, “keşif”. Muhafazakarlaşan, giderek neşesini ve cesaretini kaybeden bir ülkede festival o bir hafta içinde herkesin kendisi gibi gelerek kabul edildiği, aidiyet kurabildiği, eğlenebildiği, keşif dolu ve eğlenceli bir atmosfer sunuyor.

Programda yer alan işlerin çoğunlukla genç sanatçıların deneysel ve güncel temalarla çok iç içe işlerden oluşmasından ötürü kamusal alanda görünmezleştirilen gruplarla, konuşulmayan konularla ilgili bir görünürlük alanı yaratması gibi bir geri bildirimi de sıkça duyuyoruz. Bazı camdan tavanların bazen kimse onlara dokunmaya cesaret edemediği için de dokunulmaz bir şekilde orada durduğunu düşünüyorum. Böyle alanlarda çatlaklar yarattık bu yıllar içinde.

Bütün toplumu dönüştüren bir etkisi olduğunu var saymak etkisini olduğundan büyütmek olacaktır. Festivale katılanlar için olduğu gibi olabildikleri, görünebildikleri ve eğlenebildikleri bir alan açıldığını söyleyebilirim. Yan yana görmeye alışık olmadığımız insanların birbirleriyle karşılaşmasına, ilişkilenmesine ve birbirini dönüştürmesine imkân yarattığını görmek bizim için en büyük etkisi belki.

Zorluk deyince Türkiye’de bu alanda iş yapan herkesin karşı karşıya olduğu ekonomik, toplumsal ve siyasal zorluklardan elbet biz de etkileniyoruz. Ama bunları olabildiğince ön kabul olarak almayıp esnetmeye çalışıyoruz.

Önceki yıllarda festivalde uyguladığınız yeni trendler veya yenilikler nelerdi? Bu yeniliklerin etkinliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Programlamada hep yeni bir şeyler deniyoruz. Sahne olmayan, biraz daha underground mekanlarda gösteri ve partiler yapmak gibi. Tuhafier gösterimleri ve partileri festivalle özdeşleşen bir yenilik olmuştu. Kamusal alanda pop-up performanslar yapmak, Gazhane’de 2021’in açılış gösterisi ‘Cinderella’s’ gibi halka açık performanslar da aynı şekilde.

Pan~//Catwalk (2022), La Piratesse (2023) gibi işlerde yerel katılımcılarla performansların yeni versiyonları yaratıldı. 2023’ün açılış gösterisi ‘Thick & Tight’ta oturma düzenini kaldırıp seyircilerin istediği gibi girip çıkıp ayakta rahatça izleyebileceği “relax performance” formatını kullanmıştık.

2020’de ilk defa pandemi şartlarından ötürü festival online olarak gerçekleşti ve bu edisyon EFA tarafından EFFE 2021 Innovation Label ödülüne layık görüldü. Festivali tamamen yeni bir şekilde baştan yaratmamız gerekmişti. Nadir Sönmez’in Erkek Cinayeti projesi whatsapp’a uyarlanmıştı mesela. O epey başarılı oldu ve o gösterimler devam etti pandemi sonrasında da.

Bunlar oyun oynamaya ve deneyselliğe yönelik girişimler oldu. Programlamada küresel trendleri de takip ederek yoğunlaştırılmış deneyimler yaratmaya çalışıyoruz.
Bu oyun oynama halini seviyoruz. Bazı performansları programlarken bu nereye gidebiliriz? Üzerine ne koyabiliriz? Diye düşünmek bizim için çok keyifli. Katılımcılardan da klasik bir tiyatroya gidip oyun izleyip çıkmanın dışında deneyimler her zaman oldukça olumlu tepkiler alıyor.

Gelecek yıllar için festivalde planladığınız yenilikler veya değişiklikler var mı?

Her yıl mekanlarımızı genişletiyoruz. Festivalin mekanları ise bu sene çeşitleniyor. Uzun zamandır severek çalıştığımız Akbank Sanat, Arter, Barış Manço Kültür Merkezi, BeReZe Gösteri Evi, DasDas, ÇAK Studio, ENKA Oditoryumu, Hope Alkazar, Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy’ün yanında bu yıl BOVA Beyoğlu, CoBAC Workspace, Eksibir, İstos, Öktem Aykut, Sahne Kadir Has, sbcs Studio ve Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi eklendi.

Bu yıl bazı yeniliklerimiz var. Yıllardır çok severek çalıştığımız festival mekanımız ENKA Sanat’la bu sene ilk defa bir iş birliği yaptık. 17 Eylül’de ENKA Oditoryumu’nda sahnelenecek, ünlü Japon ressam Katsushika Hokusai’nin hayatından yola çıkan ‘The Life of Hokusai’ heyecanla beklediğimiz bir gösteri.

Istanbul Fringe Festival 2024’ün en geniş kapsamlı etkinliğini ise 15 Eylül’de ilk defa birlikte çalıştığımız Zorlu PSM’de Tayvan’dan Shinehouse Theater’ın ‘The Whisper of the Waves’ gösterisi olacak.

European Festivals Associations EFFEA Emerging Artists Fund’la ödüllendirilen ‘Dünya Maskara’, Istanbul Fringe Festival, Dance Laboratory Rhodes ve Dance Days Chania iş birliğinde gerçekleştirdiğimiz ortak bir proje. 21 Eylül 16.00’da Arter’de olacak. Festivalin bitişinde 22 Eylül’de de Türk ve Yunan ortak hafızasına bakan bu işi, İstanbul’da benzer bir temaya sahip çok ses getiren “Büyük Zarifi Apartmanı” oyunun yaratıcıları Anna Maria Aslanoğlu ve İlyas Özçakır’la birlikte Büyük Zarifi Apartmanı’nda, İstos Sahne’de konuşacağız.

Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sanata erişim gittikçe zorlaşıyor. Siz sanata erişimi kolaylaştırmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Bilet fiyatlarını ulaşılabilir tutmak bizim en büyük prensiplerimizden biri. İlerde sanatçı, kültür yönetici ya da yatırımcısı olacak öğrencilerin festivale erişebilmesi bizim için çok önemli. O nedenle biz de herkes gibi ekonomik durumdan etkileniyoruz ve bilet fiyatlarını düzenlemek zorunda kalıyoruz; ancak özellikle öğrenciler için indirimlerimizi devam ettirmeye gayret ediyoruz. İkinci bilete %50 indirim gibi çokça talep gören kampanyalarımızı sürdürüyoruz.

Kamusal alanda performanslar yapmaya gayret ediyoruz. Böylece kültür sanat takipçisi olmayan, tesadüfen oradan geçen insanlara da erişebiliyoruz. Ücretsiz katılımlı etkinlikler de gerçekleştiriyoruz.

Sizce tiyatronun en büyük problemi nedir? Nasıl çözüm getirilmeli?

Türkiye’den bahsediyorsak elbette alanda herkesin her zaman dile getirdiği ekonomik altyapı yetersizliği. Hem ulusal hem yerel düzeyde fonların yaratılmasına ve dağıtılmasına ihtiyaç var.

Festivalin kültürel çeşitliliği ve kapsayıcılığı konusunda yaklaşımları nelerdir?

Kültürel çeşitlilik bizim için sadece farklı kültürel arka plandan gelen insanların aynı salonda olması değil; birbiriyle anlamlı bir etkileşime geçerek birbirlerini dönüştürmesi anlamına geliyor. Festival süresince çok farklı ülkelerden pek çok uluslararası katılımcımız oluyor. Atölye, buluşma ve partilerle mümkün mertebe festival katılımcılarının sosyalleşip bağ kurmasına alan açmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda kamusal alanda görünmezleştirilen anlatılara da alan açıyoruz. Mental sağlık, cinsel taciz, farklı cinsel yönelimler gibi konulara dair işler de festivalde kendine yer buluyor. Kapsayıcılığı da çok geniş haliyle herkesin olduğu haliyle festival gelip kendini ifade edebilmesine sağlanan açıklık olarak ifade edebiliriz. Önerilere, yeni iş birliklerine de her zaman açığız.

Google+ WhatsApp