Oda’da Birlikte Güçlenmek

Oda’da Birlikte Güçlenmek

Radika Tiyatro, karahindibanın direncinden ilham alarak sahneye adım attı ve 'Oda' ile izleyicilerine empati, güven ve dönüşümün gücünü keşfetmeye davet ediyor

Söyleşi: Gülşen İşeri

Radika Tiyatro, sanata olan derin tutkularını ve amatör ruhlarını harmanlayarak sahneye adım attı. Tiyatro dünyasına "Oda" adlı ilk oyunlarıyla giriş yapan topluluk, kurulduğu günden bu yana hem kendi iç yolculuklarını hem de toplumsal değerleri sahneye taşımayı amaçlıyor. Tiyatronun temelleri, üç kadının karahindiba bitkisinin direncinden ilham alarak başladığı bir yolculuğun ürünü. Her biri, birbirine güvenerek ve empati kurarak karanlıktan çıkmanın yollarını arayan karakterlerin yaşadığı dönüşüm, Radika Tiyatro’nun sahnelediği “Oda”da izleyicilere farklı bir deneyim sunuyor.

Emrin Kondul, Almanca öğretmenliğindeki deneyimini yayıncılığa taşıyarak İNKAŞ’ta Almanca Eğitim Direktörü olarak görev yapıyor. Eğitimin yanı sıra, tiyatroya olan tutkusu onu Radika Tiyatro’nun kuruculuğuna taşıdı. Hem eğitimde hem de sanatta üretmeye devam eden çok yönlü Emrin Kondul ile bir araya geldik

Radika Tiyatro’nun ilk oyunu Oda. Aslında Radika da yeni… Bize biraz bu süreçlerden söz edebilir misin? Tiyatro kurmaya nasıl karar verdiniz ve oyun nasıl çıktı?
Radika Tiyatro’nun kuruluş süreci, üç kafadarın tiyatroya olan derin sevgisi ve amatör ruhunu yaşatma arzusu ile başladı. Bu üç kurucu, karahindiba bitkisinin dirençli doğasından ilham alarak, tıpkı karahindiba gibi sanatın da zor koşullarda bile yeşerebileceğine inandı. Bu inanç, onları bir araya getirerek Radika Tiyatro'yu doğurdu.
Tiyatro kurma fikri, sadece kendi sanatsal ifade alanlarını oluşturmaktan öte, başkalarına da dokunmak, hikayelerini paylaşmak ve yeni bir etkileşim platformu yaratmak amacı taşıyordu. İlk oyunumuz "Oda", bu ortak hayal ve çabanın bir ürünü olarak repertuarımızda yerini aldı. Kendi iç dünyalarımızı ve toplumda gözlemlediğimiz dinamikleri sahneye taşıyan bu oyun, izleyicilere düşündürücü ve empati kurabilecekleri deneyimler sunmayı hedefliyor.
Üç kadının başlattığı bu macera, Radika Tiyatro’yu sadece bir sanat platformu değil, aynı zamanda yeni nesil hikâye anlatıcıları için bir ilham kaynağı ve buluşma noktası haline getiriyor.

Oyun aslında hepimizin hapsolduğu kendi dehlizlerimizi anlatıyor. Bir kadın olarak varoluş mücadelesi ve başa çıkma yollarını sahneye taşımak ve bu yüzleşmeyi gerçekleştirmenin sizde yarattığı duygu nedir?
"Oda", aslında kendi içimizin dehlizlerine bir yolculuk. Bir kadın olarak, dış dünyadaki mücadeleler kadar içsel savaşların da sahneye yansıması gerektiğini düşündük. Bu yüzleşme, hem özgürleştirici hem de bir o kadar da derin ve düşündürücüydü. Kendi hikayemizi bu açıdan seyirciyle paylaşmak, bizi özgürleştiren ve güçlendiren bir deneyim oldu.

Sahnede 5 kadın görüyoruz… Her biri farklı kadınların temsili. Sen Afitap karakterindesin. Bize biraz karakterden söz edebilir misin? Afitap olmayı ve Afitap gibilerin temsili sahnede nasıl bir yolculuk?
Afitap, hayatın sorularını evrenin derinliklerinde cevap arayan, mistik ve neşeli bir karakter. Onun için dünya, keşfedilecek bir hayal ve yıldızlar arasında anlam bulmaya çalışıyor. Karakteri sahnede canlandırmak, izleyicilere evrende kaybolmanın ve içsel huzuru aramanın o renkli dünyasını tanıtmak gibi. Afitap, fallarda ve yıldızların rehberliğinde, hayatın anlamını çözmeye çalışırken, aslında hepimizin içinde taşıdığı umut ve merakı yansıtıyor. Onun bu enerjisi ve yaşam sevincini sahneye taşımak, bizlere yaşamın bilinmeyenlerine karşı şefkatli bir bakış sunuyor ve bu macerada yalnız olmadığımızı hatırlatıyor.

Aslında oyun bugün unuttuğumuz değerleri de hatırlatıyor. Oda’dan çıkmaları için birbirine güvenmek zorundalar… Empati duygusu, yardım…
"Oda" oyunu, günümüzde sıklıkla göz ardı ettiğimiz değerleri yeniden hatırlatmayı amaçlıyor. Karakterlerimizin birbirine güvenerek karanlıktan kurtulma çabası, oyunun en güçlü mesajlarından biri. Her biri kendi yalnızlığı ve korkularıyla yüzleşirken, dışarı çıkabilmenin yolunun empati ve yardımlaşmadan geçtiğini keşfediyorlar. Bu süreç, sadece fiziksel bir odayı terk etmek değil, aynı zamanda içsel karanlıklardan da kurtulmak için birbirimizin elini tutmamız gerektiğini vurguluyor. Bu değerleri sahnede canlandırmak, seyircilerimize güvenin ve dayanışmanın gerçek gücünü hatırlatmak açısından büyük bir anlam taşıyor.

Pek çok kadının içinden attığı çığlığa “biz varız” diyorsunuz. Bu var olmayı bir kadın olarak nasıl yorumlarsın?
"Biz varız" demek, sadece bir ses değil, bir direniş ve kabul edilişin simgesidir. Bir kadın olarak, bu ifade, toplumda genellikle bastırılan, göz ardı edilen veya yeterince duyulmayan seslerimizin, sadece var olduğunu değil, aynı zamanda güçlü ve kararlı bir şekilde yankılandığını ifade ediyor.
Bu varoluş, tarih boyunca kadınların karşılaştığı zorlukları, mücadeleleri ve zaferleri hatırlatarak, bir dayanışma çağrısıdır. Bizler, kendi hikayelerimizi anlatma özgürlüğüne sahip olduğumuzda, güçleniriz. "Biz varız" demek, kendimizi keşfetmenin, sesimizi bulmanın ve birlikte daha güçlü olmanın ifadesidir. Bu ifade, kadınların birbirine rehber olabilme ve karanlıkta parlayan bir ışık olarak topluma ilham verebilme gücünü simgeler.
Kısacası, "biz varız" diyerek, sadece varlığımızı değil, aynı zamanda dünyayı daha adil ve eşit kılma isteğimizi de ortaya koyuyoruz. Bu, hem kendimize hem de diğer kadınlara bir hatırlatmadır: Buradayız, güçlü ve kararlıyız.

Sanatın zor icra edildiği bir ülkede yeni bir tiyatro kurmak ve bir oyun hayata geçirmek ve bunu amatör bir ruhla yapmak… Bu motivasyon nereden geliyor?
Yeni bir tiyatro kurmak ve bir oyun sahnelemek, özellikle sanatın zor icra edildiği bir ortamda, büyük bir cesaret ve inanç gerektiriyor. Bu motivasyon, öncelikle sanata olan derin tutkumuzdan ve toplumda sanata daha fazla yer açma arzumuzdan kaynaklanıyor.
Amatör bir ruhla bu yola koyulmanın ardındaki itici güç, yaratıcılığın sınırlarını keşfetme isteğimiz ve sanatın dönüştürücü gücüne olan inancımız. Tiyatro, sadece bir sahne değil, aynı zamanda hikayelerimizi dünyayla paylaştığımız, farklı hayatlara dokunduğumuz ve toplumsal farkındalık yarattığımız bir platform.
Bu süreçte karşılaştığımız her zorluk, aslında bizi daha da güçlendiren birer basamak oluyor. Her basamak, tutkumuzu yeniden alevlendiriyor ve yarattıklarımızla bir iz bırakma arzumuzu pekiştiriyor. Sanatın sınırları zorlayan cazibesi ve değişim yaratma potansiyeli, bize daima ilham veriyor. İçimizdeki bu ateş, her yeni adımda daha da harlanıyor ve bu yolculuğu daha anlamlı kılıyor.

Oyun iki kez oynandı ve devam ediyor. Oyunu sahneye koymak mesele ama bir de oyunu seyirciyle buluşturacak mekân bulmak. Bu zorlukları nasıl aşıyorsunuz?
Oyunlarımızı sahneleme süreci gerçekten birçok zorluğu beraberinde getirse de, bu engeller aslında bizi daha yaratıcı çözümler üretmeye teşvik ediyor. Mekân bulma konusuna gelince, her şeyden önce, tiyatro festivalleri ve topluluk merkezleri gibi uygun fiyatlı veya iş birliğine açık alanları araştırıyoruz. Bu tür yerler, daha geniş kitlelere ulaşmamızı ve oyunumuzu daha fazla seyirciyle buluşturmamıza yardımcı oluyor.
Ayrıca, maliyetleri minimize etmek için bazı alternatif mekân seçeneklerini de değerlendiriyoruz. Örneğin, kültür merkezleri, üniversite salonları veya açık hava sahneleri gibi seçenekleri göz önünde bulunduruyoruz. Bu mekanlar genellikle daha erişilebilir fiyatlarla sunulabiliyor ve aynı zamanda topluluk desteği alarak etkinlikler düzenlemek mümkün olabiliyor.
Ulaşılırlık açısından ise, mekanları seçerken şehir içi ulaşımın kolay olduğu, merkezi konumlara odaklanmaya özen gösteriyoruz. Bu şekilde, izleyicilerin oyunlarımıza gelmesini teşvik etmiş oluyoruz. 


 

Google+ WhatsApp