Sektördeki Tekelleşme ve Suskunluğun Derin Sorunları
Son günlerde sektördeki tekelleşme ve haksız rekabet, gündemin en önemli başlıklarından biri haline geldi. Ayşe Barım ve ID iletişim şirketinin sektördeki egemenliği, yıllardır dile getirilen ancak tam anlamıyla görünmeyen sorunları, su yüzüne çıkardı. Ancak bu açığa çıkanların tamamlayıcı ve kapsamlı olmadığı da açık. Rekabet Kurumu, kast ajansı ve menajerler hakkında 'rekabetin korunması hakkında kanunun ihlal edildiği' iddiasına yönelik yürüttüğü araştırmayı tamamladı. 21 şirkete açtığı soruşturmada sadece bir şirketin adı geçiyor; Ayşe Barım. Peki, ya diğerleri? Onlar kimler?
“Her proje ona gidiyor” diyerek Serenay Sarıkaya'nın hayatı didiklenirken her projeyi alan erkek oyuncular neden gündeme gelmiyor?
Muhalif Sanatçılar Neden Hedef Alınıyor
Ayşe Barım, sektördeki bu haksızlıklar yüzünden yargılanmalı ve suçlu bulunursa cezasını çekmelidir. Ancak burada başka bir tehlikeli boyut daha söz konusu: İktidar yanlıları, sektördeki bu meseleyi fırsat bilerek kendilerine muhalif olan sanatçıları hedef alıyor; “Gezi’ye katıldılar, ülkeyi kötülediler” gibi suçlamalarla bu isimleri linç ediyor.
Oysa bu ajansa bağlı olan birçok yetenekli sanatçı var. Halit Ergenç, Mehmet Günsür, Nejat İşler, Ahmet Rıfat Şungar, Merve Dizdar, Aslıhan Gürbüz gibi isimler, yeteneksizlikle suçlanabilir mi? Kesinlikle hayır! Ancak, bu sanatçılar neden hedef gösteriliyor? Çünkü her alanda olduğu gibi, bu isimlerin sesi kısılmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.
Tabii ki, bu oyunculara "Bunca haksızlık yaşanırken neden sustular?" diye sorulabilir. Peki, sadece susanlar bunlar mı?
Memet Ali Alabora'nın yaşadıkları buna örnek olabilir. Gezi Parkı eylemlerine katıldığı için hedef gösterilen ve yurt dışına çıkmak zorunda kalan Alabora yasaklı oyuncu listesine alındı. Ülkesini terk etmek ve mesleğini yapamamakla cezalandırıldı.
Betül Arım, Şebnem Sönmez,Janset, Barış Atay, Levent Üzümcü gibi isimler ne yazık ki bir süredir ne televizyon ne de dijital dizilerde yer bulamıyor. Bu isimlerin durumuna dair ses çıkaran birkaç kültür-sanat gazetecisi dışında kimse olmadı. Sektörün dinamiklerini oluşturan yapımcı ve yönetmenler tarafından yalnız bırakıdırlar. Gemisini yürüten kaptan misali herkes sesiz kaldı.
Yapım Şirketleri neden bu kadar güçlü
Aynı yapım şirketlerinin, hemen hemen tüm televizyon kanallarına dizi vermesi, sinemada komedi denilince sadece bir yapım şirketinin adı anılması gibi sorunlar, uzun süredir göz ardı ediliyor. Bu sessizlik sadece dizi dünyasında değil, genel toplumsal yapımızda da yaygın.
TRT, bir kamu kuruluşu olarak Türkiye’de yaşayan toplumun her kesiminden alınan vergilerle bütçesinin bir bölümünü oluşturuyor. Ancak, toplumun her kesimi ne kadar söz sahibi olabiliyor, bu tartışılır. Özellikle kültür ve sanat programlarına konuk seçildiğinde, karşımıza genellikle etliye sütlüye karışmayan, tırnak içinde 'uslu' isimler çıkıyor.
TRT'deki bu tür programlara konuk seçerken, "Twitter hesaplarına bakalım, neler yazmışlar, ona göre alalım" gibi bir kriterin geçerli olup olmadığını sorgulamak gerekiyor.
Haksız rekabetin önüne nasıl geçilir kimse konuşmuyor
Şuç, maliye ve haksız rekabetken, neden ibre muhalif sanatçılara dönüyor? Bu sessizlik, sadece bir sektörün değil, tüm kültür ve sanat dünyasının susturulmaya çalışılmasının bir göstergesidir.
Gündeme gelen bu haksızlıklar, çok daha derin bir sorunun belirtisi aslında. Herkesin suskun kaldığı, tarafların birbirini suçladığı bir ortamda, sektördeki bu tekelleşme ve haksız rekabetin önüne nasıl geçileceği hâlâ belirsiz.
Ayşe Barım ve şirketinin sektördeki tekelleşmesine karşı çıkarken, sesini çıkaramayan diğer sanatçılara ve bu yapıları sorgulamayan medyaya da dikkat kesilmeliyiz. Çünkü sustukça, sesini kaybeden sadece bir sektör değil, halkın, toplumun sesi de kısılacaktır.
TRT’nin dizi programları aldığı yapım şirketleri ve müzik konserlerinin bir firma tarafından düzenlenmesi gibi konuların da açığa çıkması gerekiyor. Her şeyin şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini düşünüyorum.
Aynanın arkasına da bakalım
Madalyonun diğer tarafına bakarsak yani muhalif medya aynı kişiler 5 saat boyunca yayın yapabiliyor? Neden ana akım dışına itilen isimler, sosyal medyada günah çıkarıp, muhalif medyada yönetici olduktan sonra, kültür-sanat programları reyting alamadığı için kaldırdı? Gazetelerde kültür sanat sayfaları neden çıkarıldı, bu konulara da değinmek gerekiyor. Bu isimlerin tüm bu konuları da kendilerine verilen geniş alanda tartışmasını bekliyoruz.
Atatürk’ün, “Sanatsız bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözünü sık sık hatırlatan bu kanallar, kültür ve sanat programlarına yeterince yer vermiyor.
Kültür sanatla ilgilenmeyenlerin, hatta bu alana düşman gözüyle bakan iktidar çevrelerinin ve entelektüel bilgisi olmayan, çağdaş toplumu akşam arkadaşlarıyla içeceği birkaç biradan ibaret sanan muhaliflerin cehaleti arasında sıkışıp kaldık. Bu niteliksiz tartışmanın içinde gerçek sorunlar gözlerden kaçıyor. Bu tartışmadan bir şey çıkmaz; bugün Ayşe Barım’ı konuşurlar, yarın başkasını ama tekelleşen düzeni sürdürürler, içinde var oldukça kendilerini şanslı sayarlar.