BİZ GELENEK OLARAK SANAT VE SANATÇININ DERTLERİNİ TAŞIYORUZ
Kavuk almış herhangi bir ağabeyimiz, ustamız da kavuğunu kafasına takıp kimseden bir icazet falan beklemiyor
Geleneksel Türk Tiyatrosunun nişanesi olarak kabul edilen İsmail Dümbüllü Kavuk’u altıncı emanetçisine törenle teslim edildi. Rasim Öztekin, kendisinde duran ‘kavuk’u Şevket Çoruh’a emanet etti.
Güldürü geleneğinin nişanesi olarak kabul edilen kavuğun yeni sahibiyle buluştuğu tören Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi'nde gerçekleştirildi. Bugüne kadar Kel Hasan Efendi’den, İsmail Dümbüllü’ye ardından sırasıyla Münir Özkul, Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’e emanet edilen Kavuk’un kime gideceği uzun süre tartışıldı. Kimine göre “kavuk” bir kadın komedyenlere gitmeliydi kimine göre ise büyütülecek bir simge değildi. Peki ‘Kavuk’un yeni sahibi bu konuyu dair ne düşünüyordu. Tören öncesi biraya geldiğimiz Şevket Çoruh’u tartışmaları soruyoruz:
Bu Rasim ağabeyin takdiri ve bir gelenek, sürekli olan bir şey de değil. Çok fazla tartışmaya gerek yok. Benim bu simgeyi taşımamla başka arkadaşımın taşıması arasında bir fark yok. Geleneksel Türk Tiyatrosu o geçmişteki koşullarla yapılmıyor. Değişti, dönüştü. Değişmeyen gelenek olan tek şey, tiyatromuz kurulduğundan beri başımıza gelenlerdir. Yani tiyatroların yakılması, yıkılması, tiyatro oyuncularının yargılanması, değersizleştirilmesi, oyuncuların işsizlik nedeniyle başka işler yapıyor olması vs. sıralayabiliriz. Bugün benim söylediklerim, bundan 50 yıl önce Muammer Karaca’nın Ulvi Araz’ın da dertleriydi. Hiçbir şey değişmemiş bu dönemde. Biz aslında gelenek olarak sanatın ve sanatçının dertlerini taşıyoruz. Kafamıza taktığımız kavukla, meclise girip sözümüzün geçmesini falan beklemiyoruz. Şu ana kadar kavuk almış herhangi bir ağabeyimiz, ustamız da kavuğunu kafasına takıp kimseden bir icazet falan beklemiyor. Bu tartışmanın çok bir gereği yok yani. Ben yalnızca bu kavuğu Türkiye’de, gösteri sanatlarındaki herkesin adına ve bunu dile getirmek adına alıyorum. Taşıdığım dönem içinde de meslektaşlarıma ki onlar benim kardeşlerimdir, onlara destek olmak için var olacağım. O yüzden bu tartışmanın hiç kimseye bir yararı yok. Bir geleneğin başlamasıyla beraber, bu geleneğin devamında da bir şey hatırlatıyoruz. Bu da bizim varlığımızın bir sebebi.
İstanbulların yoğun ilgi gösterdiği törende Haldun Dormen, Müjdat Gezen ve Mustafa Alabora gibi Türk Tiyatrosunun usta isimleri de törendeki yerlerini aldı. İlk olarak Rasim Öztekin çıktı sahneye. Kavuğu aldıktan 3 ay sonra kalp rahatsızlığı nedeniyle sahnelere uzak kaldığını ve bu nedenle en mağdur kavuklu olduğunu belirten Öztekin, kendi doktoruna ve koronavirüse karşı mücadele eden bütün sağlık çalışanlarına teşekkür etti. Kavuğu devretme kararını verdikten sonra Ferhan Şensoy'a sorduğunu ve onayını aldıktan sonra Şevket Çoruh'u aradığını anlatan Öztekin, “Oynayamayacaksam kavuğun bende olmasının bir anlamı yoktu. Çünkü kavuklunun oynaması lazım onun için hemen devretmek istedim” diye konuştu. Öztekin, kavuk devir teslim törenini 27 Mart Dünya Tiyatro gününde yapmak istediklerini fakat salgın tedbirleri nedeniyle ertelemek zorunda kaldıklarını anlattı.
Daha sonra Öztekin kavuğu sahneye davet ettiği Çoruh'a devretti. Altıncı kavuklu Şevket Çoruh, kavuğun önceki sahipleri Ferhan Şensoy ile Rasim Öztekin'e teşekkür ederek, törenin en önemli tarafının iki büyük ustasının da hayattayken yapılması olduğunu ifade etti. Çoruh, geleneksel Türk tiyatrosunun meddahlarının “Hak Dostum Hak” diyerek söze başladı.
“Usta Raşit Rıza işsiz kalınca Bizim Lokanta diye bir lokanta açmış. Hazım Körmükçü, Beyoğlu’nda seyyar piyango satmış. Bunu duyan Naşit Özcan benim neyim eksik diye Beyazıt’ta piyango dükkanı açmış. Pandemi dönemi böyle devam ederse bizden simit almayı unutmayın” dedi. Çoruh, devamında şunları söyledi: “Bu kavuğu Anadolu’da zor şartlarda tiyatro açmaya çalışan tüm tiyatro emekçileri adına kabul ediyorum. Hepsinin başımın üstünde yeri var. Doğruyu söyleyen ustalarımızın en büyük geleceği tiyatro salonlarından çok mahkeme salonu oldu. Bu geleceğin sürdürücüleri ustam Müjdat Gezen ve Metin Akpınar, sizleri 12. ayın 18’inde adalet sarayındaki gösterilerine beklemektedir. Kavuğu devredene kadar son sözüm: hak dost hak.”